Reis bey film analizi

Bugün sizlerle saklambaç oynayacağız. İnsanı arayacağız bir filmde; kitapların, kanun, kaide, kural, yasa, “meli malı”ların arasında sıkışıp kalan insanı… Necip Fazıl’ın kaleme aldığı Reis Bey isimli tiyatro eserinden beyaz perdeye aktarılan aynı isimli filmden bahsedeceğiz. Üstad öyle bir eser kaleme almış ki her bir satırı şerhe muhtaç. Her bir cümlesi kurşundan ağır, noktası noktasına şaşmıyor hedef. Böyle bir eser üzerine ne yazılırsa yazılsın muhakkak ki galat olacaktır. Affola.

Filmin senaryosunun kaynağı olan kitap, Muhsin Ertuğrul’un Necip Fazıl’dan ideolojik olmayan bir tiyatro eseri yazmasını istemesiyle yazılır. Fakat yazarın İslami kimliğinden ve bunu esere de yansıttığı düşüncesinden dolayı o dönem oyuncuları oyunu oynamayı reddetmişlerdir. Şahsi fikrim Menderes’in idamından ve darbeden üç yıl sonra yazılan bu eserde dönem ve yönetim eleştrisi olduğu düşüncesi de/korkusu da oyuncuların geri durmasına sebep olmuş olabilir.

Daha sonra Minyeli Abdullah isimli kitabı beyaz perdeye aktaran usta yönetmen Yücel Çakmaklı, bu çalışmasıyla Türk Sineması’nda yepyeni bir sayfa açmış, o güne dek sinemaya pek de iyi gözle bakmayan kesimler, beyaz perdede kendilerine dair hikayeler ve kahramanlar görmeye başlamış ve sinema, dindar çevrelerde bir anda “meşruiyet” kazanmıştır. Türk sinemasının bu beyaz döneminde Mesut Uçakan tarafından beyaz perdeye kazandırılan Reis Bey filmi de literatüre daha sonradan “Beyaz Sinema” olarak geçen bu akımı oluşturan filmlerden biri olmuştur.

Bu ön bilgiden sonra geçelim tahlilimize. Tahlilden maksat kendimizi tahlil etmektir. Eğer Aşık Paşa’nın da dediği gibi insan alem, alem insan ise muhakkak ki içimizde bir yerlerde Reis Bey filmi çevriliyor. İlk Reis Bey de son Reis Bey de idam edilen gençte muhakkak içimizde bir yerlerde varlığını sürdürüyor. Bizler de bugün Reis Bey eşliğinde gelin kendimize bir yol bulalım.

Yazımızın girişinde insanı arayacağımızı söylemiştik. İnsan nedir gibi ağır bir soruyu tüm çıplaklığı ile size yöneltmeyeceğim. Mananın perdesini hep beraber bir ucundan tutup kaldırmaya ve bakmaya çalışacağız.

İnsan, içinde iyiliğin ve kötülüğün cevherini taşır. İçindeki iyilik potansiyelini aktive edememiş kişiye beşer denir. Beşerden insana bir merdiven dayarsak eğer, iyilikleri aktive ettikçe merdivenin basamaklarını çıkmaya başlar, insana doğru yol alırız. Her türlü hayır ve şer düşüncede başlar. Beşer; bunları birbirinden ayıracak duruma gelmedikçe insan olamaz dersek tablo biraz daha netleşir sanıyorum. Öyleyse insan kavramı bir idraki de beraberinde gerektiriyor.

Dönelim filmimize. İnsanı arıyoruz dedik ve dahi kendimizi…

Nişantaşı cinayeti. Zanlı; öldürülen kadının bitirimhanelere kadar düşen oğlu. Göz önündeki delillere göre suçlu olan bir adam ve karşısında merhameti idamlık suç gören bir Ağır Ceza Reisi. Deliller gencin suçlu olduğunu gösterse de masum olduğu yönünde zayıf da olsa donelerin bulunduğu ancak reisin itibar etmediği birkaç sebep.

Ve idam kararı verilir. Genç adam, idama giderken Reis Bey’e “Etmeyin Reis bey! Siz ağlayamazsınız! Ağlayabilseydiniz, anlayabilirdiniz… Siz merhametten, acıma duygusundan, yalnız kötülük doğacağına inanmışsınız. Yerine göre haklısınız.. Fakat ondan ne büyük iyilik doğacağını unuttuğunuz için en büyük hakkı kaybediyorsunuz. Rahmet kaldırılmış sizin kalbinizden.. Reis Bey! Mühürlü kalbinizin açılmasını dilerim, Allah sizi de arındırsın…” sözlerini söyler ve ardından kendi idam sehpasını başı dik bir şekilde kendisi tekmeleyerek hayata baş gözlerini yumar. Oysa açtığı, kapanmayan idrak, Reis Bey’in mühürlü kalbinden tutun da hala bugün bizlerde bir şeylerin üstünü açmaya devam ediyor. Belki de filmin başında karşımıza çıkan karikatürlerden idam ipindeki açık göz bu idrakin sembolüdür. Dar ağacından fışkıran bu idrak, dar ağacından havalanan güvercin, bizlere anlı şanlı bir Reis Bey bırakmıştır.

Ve genç idam edildikten bir gün sonra gerçek katil suçunu itiraf eder, bunun üzerine Reis Bey meslekten istifa eder ve nasıl ki idam kararı Reis beyin deyimi ile yeni bir genç peydahlamışsa yapılan bu büyük hata ile de yeni bir Reis Bey peydahlanmıştır. Merhamet ağızların iğrenç sakızı diyen, idamlık suç diyen Reis’in yerini “Merhamet! Hava gibi, su gibi muhtaç olduğumuz iksir! Baş aşağı bir cemiyeti, başyukarı edecek bir kudret!” diyen bir Reis’e dönüştürmüştür. İlk Reis, eşitlik kavramını adalet zannederken ikinci Reis adalet kavramı ile tanışmaktadır. Bana sorarsanız eşitliğe merhameti katınca ortaya çıkan şeyin adıdır adalet.

Nitekim Reis Bey’de filmin sonuna doğru bir iftiraya uğrar ve Reis Bey’in merhamet tezi ile gerçek suçlu suçunu itiraf eder.

Filmimiz burada bitedursun, bizde yeni başlayacak. Yazmaya devam edersem saatlerce yazabileceğim bu yazıyı idam edilen gencin duasıyla noktalıyorum:
“Mühürlü kalbimizin açılmasını dilerim, Allah bizi de arındırsın.”

# YAZARIN DİĞER YAZILARI

Yazar Meral Akbıyık - Mesaj Gönder

#

göndermek için kutuyu işaretleyin

Yorum yazarak Haber Dibimde Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Haber Dibimde hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Haber Dibimde editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Haber Dibimde değil haberi geçen ajanstır.